23 Beden Hareketi: Bir Sınıflandırma Önerisi

Beden hareketleri konusunda genel bir sınıflandırma yapmaya çalışacağım.

Başlıca kaynaklarımı bu konuda okuduklarım ve tiyatro/performans ve dans ortamlarındaki gözlemlerim oluşturuyor. Bu sınıflandırmayı yapmaktaki amacım gösteri sanatlarında hareketten (özellikle danstan) söz ederken başvurabileceğimiz bir “çalışma şeması” oluşturabilmek. Bu sınıflandırmanın gösteri sanatlarıyla uğraşanlar için mevcut sınıflandırmalara göre daha kullanışlı olacağına inanıyorum.(*)

Konuya epeyce geniş bir açıdan girelim ve “beden hareketi nedir?” diye genel bir soru soralım.

“Hareket”in doğrudan fizikteki teknik tanımını kullanmanın bir zararı olmaz: bir cismin konumunun değişmesi. Yani, “beden hareketi” dediğimizde gövdeyi oluşturan birimlerin uzamda yerinin değişmesinden söz ediyoruz — buna göz kırpmak da, konuşmak da, yürümek de, el çırpmak da, burnunu çekmek de, kaşınmak da, birisiyle tokalaşmak da dahil.

Ben sınıflandırmaya (en azından buradaki amacımız açısından) beden hareketlerinin ne amaçla yapıldığını sorarak başlamak gerektiğine inanıyorum. Bunu sorunca da iletişim amacıyla, yani başka bir beynin (insan, hayvan, bilgisayar) görüp anlamlandırması için yapılan hareketle iletişim amacıyla yapılmayan hareket diye iki büyük kategori çıkıyor karşıma. (Buna “seyirlik hareket” ve “seyirlik olmayan hareket” de diyebiliriz.) Yani, aşağıdaki kategorileri hareketi yapan kişinin bilinçli ya da bilinçsiz “niyeti” açısından kurguluyorum.

Bir noktayı daha belirteyim: bu kategoriler arasında “ya o, ya bu” biçiminde bir karşıtlık yok; doğal olarak birbirleriyle örtüşebilirler, bir hareket aynı anda birden fazla kategoriye girebilir, vb.

[Aşağıdaki tabloyu ikinci bir sayfa olarak açmak isterseniz: Beden Hareketleri Tablosu]

I. İletişim amaçlı olmayan (izlenmek için yapılmayan) beden hareketleri

I.A. Bedenin rahatlaması/sağlığı için (spor dahil) ya da fizyolojik gereksinimler nedeniyle yapılan hareketler (auto-manipulative)

Oturmak, yatmak, kalkmak, saçını düzeltmek, gerinmek, yemek, kolunu kaşımak, tikler gibi bedenin rahatlaması ya da gereksinimlerinin karşılanması amacıyla yapılan hareketlerin tümü.

Ve dans (?)

Yukardaki soru işaretinin anlamı şu: Eğer bedenimize ritmik, tekrarlı ve çoğunluğunun iletişimsel kodu olmayan hareketler yaptırmayı (genellikle eşit aralıklı sesler eşliğinde) asal (primal) ve fizyolojik bir gereksinim olarak kabul ediyorsak, o zaman dansı da buraya yerleştirmemiz gerekir. Ama dans her zaman için izlensin diye yapılır diyenler de var (örneğin, Darwin). Eğer öyleyse, dansın bu başlığın altından çıkması gerekir.

I.B. “İş” hareketleri (task moves, practical actions)

Bir süreci gerçekleştirebilmek için gerekli hareketler: bir nesneyi bir yerden başka bir yere taşımak, bir noktadan başka bir noktaya yürümek, evi süpürmek, kalemi alıp yazı yazmak gibi.

Kategorinin anlaşılmasına yardımı olacağını düşündüğüm için iletişim amaçlı olmayan hareketleri bu iki gruba ayırdım. Gerçekte bu hareket türleri birbirleriyle çok sık örtüştükleri için ikisini bir başlık altında toplamak daha mantıklı olabilirdi (örneğin, birisi bir noktadan başka bir noktaya bir nesneyi almak için de yürüyebilir, spor olsun diye de yürüyebilir).

Bu genel kategorinin (I.) püf noktası, bu hareketleri yapan kişinin bunları görülmek ve yorumlanmak için, yani bir başkasına bir anlam iletmek üzere yapmıyor olması. Hiç kimse görmese de bu hareketlerin işlevi yerine geliyor.

Ancak, sosyolojideki Goffman geleneği insanın görüldüğünü ya da görülebileceğini bildiği ortamlardaki her türlü davranışında en azından bir parça sergileme (prezantasyon) faktörü söz konusu olduğunu söylüyor (bkz. “Kod” ve “Toplumsal Çerçeve” başlıklı bölümler). Örneğin, birinin evden çıkıp ekmek almak için bakkala yürümesinde normal olarak iletişim niyetli bir taraf olmaması gerekir. Ancak, görüleceğimizi bildiğimiz için ekmek almaya don-atlet gitmiyoruz, üstümüze bir şeyler giyiyoruz. Giydiklerimizi, yürüyüş biçimimizi, ellerimizin kollarımızın konumunu, çoğunlukla bilinçaltına yerleşmiş belirli sosyal kodlara ve çerçevelere göre düzenliyoruz. Yani, yapılan hareketler bütünüyle iletişim amacı taşımıyor olsa bile, görünülebilen ortamlardaki hareketlerin belirli bir performatif yanı var. Buna şemadaki iki büyük kategorinin (I. ve II.) üstüste geldiği gri bir alan olarak bakabiliriz.

II. İletişim amaçlı (izlenmek için yapılan) beden hareketleri (gestures):

II.A. Sözle ilintili hareketler

Bu tür hareketlerin en temel özelliği söze eşlik etmedikleri zaman kendi başlarına belirgin bir anlam taşımamalarıdır. Örneğin, “masaya yumruğunu vurdu” derken eli yumruk yapıp vurma hareketini havada ya da önümüzdeki masada gösterebiliriz. Aynı hareketi söz eşliği olmadan yaptığımızda ne anlama geldiği ya da olası birçok anlamdan hangisinin kastedildiği anlaşılmayacaktır.

Konuşmaya eşlik eden her türlü beden hareketi belirli bir zamanlama ve “ebat” içerir. Konuşma sırasında yapmayı seçtiğimiz hareketleri ne zaman ve ne büyüklükte yapıyoruz diye baktığımızda bunu sözdeki prozodinin belirlediğini görüyoruz. Söylediğimiz sözde iletmek istediğimiz anlama göre sesimizi yükseltip alçaltırız, bazı heceleri hızlı geçerken bazılarını yavaşlatırız, bazı noktalara duraklar koyarız, sesimizi bazı noktalarda tizleştirir, bazı noktalarda kalınlaştırırız. Bu “müzikal” araçlara genel olarak prozodi adını veriyoruz (bkz. “Dil Üzerine Üç Not”). Benzetme yerinde olursa, hareketlerimize sözlerin müziği eşliğinde yaptığımız danslar olarak da bakabiliriz. Yani, söze eşlik eden hareketlerimizin mekaniğini sözlerin anlamı doğrudan değil, dolaylı olarak belirliyor: anlam prozodiyi, prozodi de hareketin zamanlamasını ve ebadını belirliyor.

Yukardaki örneği tekrarlayalım: “Masaya yumruğunu vurdu” tümcesini “elini, parmağını falan değil, yumruğunu vurdu” anlamında söylersek, “-nu” hecesinde gürlüğü arttırıp sesi tizleştirmemiz gerekiyor (“masaya yumruğu-nu vurdu”). Buna paralel olarak hareket büyük olasılıkla şöyle olacaktır: “Masaya” kelimesi süresince el havaya kalkıp yumruklaşır, “yumruğu-“ sırasında inişe geçer, “-nu” hecesiyle birlikte vurur. “Yumruğunu duvara, kapıya, adama değil, masaya vurdu” anlamında söylersek gürlük ve tizlik “-ya” hecesinde artacak (“masa-ya yumruğunu vurdu”) ve yumruğun da o heceyle birlikte inmesi gerekecek. Ama “vurdu” kelimesini ön plana çıkarmak istersek vurguyu “-du” hecesine getirmemiz (“masaya yumruğunu vur-du”), yumruğumuzun hazırlanmasını ilk iki kelimenin süresine yaymamız ve “-du” hecesiyle birlikte indirmemiz gerekir. (Biraz eğlenmek istiyorsanız sesinizle yukardaki hecelerden birini vurgularken yumruğunuzu başka bir hecede indirmeyi deneyebilirsiniz.)

II.A.1. Anlamı betimleyen hareketler (Illustrators, Propositional Gestures)

Konuşma sırasında sözün anlamını vurgulamak ya da pekiştirmek amacıyla anlamın hareketle betimlenmesi.

II.A.1.a. İkonik betimleyici hareket

Söyleneni hareketle birebir “resmetmek.” Örneğin, “kocaman bir balık tuttum” derken elleri açıp boyutu göstermek, bir espriyle dalga geçmek için “aman ne komik” derken kahkaha atarmış gibi yapmak, “ensesinden tuttum” derken bir elle hayali bir enseyi tutarmış gibi yapmak, vb. Bunlar genelde ikonik göstergelerdir.

II.A.1.b. Metaforik (simgesel) betimleyici hareket

Betimleyici hareketler metaforlardan da oluşabilir: örneğin “neler, neler oldu, hiç bilemezsin” derken yan tutulan ele havada saat yelkovanı yönünde daireler çizdirmek (her daire olup bitenlerden birini temsil ediyor), “o bu işi anında yapıverir” derken parmakları şıklatmak, “konuları birer birer anlatacağım” derken iki elin avuçlarını birbirine paralel tutup hayali bir kutuyu hayali bir çizgi üzerinde adım adım taşıyormuş gibi yapmak. Bu hareketler de genel olarak belirtme göstergeleridir (endeks).

II.A.2. Anlamdan bağımsız hareketler

Konuşurken yaptığımız hareketlerin çok büyük çoğunluğunu anlamdan bağımsız hareketler oluşturur. Bunu görebilmenin en kestirme yollarından biri televizyonun sesini kapatıp insanların konuşurken el, kol ve yüzlerini nasıl kullandıklarını izlemek olabilir. Bu hareketleri iki grupta toplayabiliriz:

II.A.2.a. Vurgu hareketleri (Beat gestures, baton)

Sözlerin anlamından bağımsız, yalnızca prozodiyi mekanik bir biçimde izleyen hareketlere “vurgu hareketleri” diyoruz. Bu hareketleri orkestra şefinin hareketlerine (baton) benzetenler var. Bunlara konuşmadaki gürlük, tizlik ve süre oynamalarını bedenin hareketlerle ikilemesi denebilir. Örneğin, “kim yaparım diyorsa çıksın ortaya” cümlesinde “kim” ötekilerden daha gür ve tiz söylenirken elin açılıp kapanması ve omuzların kalkması bir vurgu hareketidir. Hareketin “kim” sözcüğünün anlamıyla doğrudan ya da dolaylı bir bağlantısı yoktur. Bir masada oturup konuşan kişilerin sürekli masaya vurmaları da vurgu hareketlerinin tipik örneklerinden biridir.

II.A.2.b. Düzenleyici hareketler (Regulators)

Düzenleyici hareketler de tıpkı vurgu hareketleri gibi anlamdan bağımsızdır ve prozodiye göre zamanlanırlar; ancak, bu hareketler konuşmanın yer aldığı mekanı ve tarafların konumunu ve iletişim akışını düzenlemeyi, kontrol etmeyi amaçlar.

Düzenleyici hareketler konuşanın hemen önünde, konuşanla dinleyen(ler)in arasındaki boşlukta yer alır. Düzenleyici hareketlerin büyük çoğunluğu “işaret” niteliğindedir (deictic) ama burada işaret edilen söz konusu nesne ya da kişi değil, iletişimin mekanı ve akışıdır. Deictic (ya da pronominal) terimi dilbilimde “zamirsel” sözcükleri kapsar (ben, sen, biz, bu, şu, burada, şimdi gibi). Konuşanın beden hareketleri (özellikle eller) “ben burada, şu anda, size konuşuyorum, siz burada, şu anda, beni dinliyorsunuz/izliyorsunuz” olgusuna işaret eder. Buna ortamı ve tarafları tanımlama hareketleri de diyebiliriz. Bir bakıma, dili somutlaştıran (materialize) hareketlerdir.

İşaret hareketleri (deictic gestures) oldukça değişik biçimlerde olabilir (mutlaka işaret parmağının kullanılması gerekmez). Örneğin, bir topluluğa konuşan kişinin başını geri atıp çenesini öne çıkarması “sizler”e işaret eder. “Zor anlaşılır şeylerden konuşuyoruz” derken elini avuç yukarı gelecek biçimde açar ama dirseği gövdeye yapışık tutarsa hem kendisi hem de dinleyici için zor anlaşılır şeylerden konuştuğunu kabul ediyor izlenimi verir. Ama bu sözü ironik anlamda, yani aslında anlaşılması kolay şeyler söylediğini ama karşısındakilerin anlamadığını belirtmek için söylüyorsa, aynı hareketi kolunu ileri uzatarak, hatta biraz da yukarı kaldırarak yapması gerekebilir. Bu bağlamda işaret hareketlerinin iki tür olduğunu söyleyenler var: konuşanın bedeni yönünde yapılan hareketler (proximal) ve konuşanın bedeninden dışarı doğru hareketler (distal).

II.A.2.c. Adaptörler (Adaptors)

Bu hareketler genellikle iletişim sırasında “bedenin fiziksel ya da psikolojik gereksinimlerini karşılamak” için yapılan hareketler veya bedenin aldığı pozisyonlar diye tanımlanıyor. Diğer kategorilerden ne ölçüde farklı olduğu epeyce tartışma kaldırabilecek bir ayrım. Bu konuda en sık verilen örnekler şunlar: Konuşan kişinin dik oturmasıyla kaykılarak oturmasının toplumsal kodlar nedeniyle farklı izlenimler yaratması ve sözün anlamını etkilemesi. Konuşurken ayağını belirli bir biçimde sürekli oynatmak, kafayı kaşımak, saçla oynamak, elindeki kalemin ucunu çiğnemek, önündeki bir nesneyle oynamak gibi. Adaptörler yapılırken en az farkında olunan hareketler olmaları nedeniyle bazı psikologlarca konuşanın “gerçekte” ne düşündüğünü anlamakta kullanılmaya çalışılırlar. Tabii bunların da ne anlama geldiği kültürden kültüre değişir: batı toplumlarında birinin ayaklarını önündeki masaya koyması rahatlık ve samimiyet diye algılanırken başka toplumlarda karşısındakini aşağılama sayılır.

II.B. Sözden bağımsız olabilen hareketler

Başlıkta “olabilen” kelimesini kullandım, çünkü aşağıya sıralayacağım türden hareketleri farklı kılan, sözle birlikte kullanılabilmenin yanısıra, sözsüz olarak da kullanılabilmeleri. Bu hareketlerin hepsinin algılayan tarafın bildiği bir kodu, sözsel karşılığı olması gerekir. Örneğin, bir toplantıda birisinin kolunu havaya kaldırıp işaret parmağını uzattığını görenler, bu kişinin “söz istiyorum” demesine gerek kalmadan, “söz istiyor, bir şey söylemek istiyor” sonucunu çıkaracaklardır.

II.B.1. Amblemler (Emblems, quotable gestures)

Dilde doğrudan karşılığı (“tercümesi”) olan “şablon” hareketler. Örneğin, kolu öne uzatıp eli avuç karşıya dönük biçimde açınca “dur” anlamına, eli yumruk yapıp baş parmağı yukarı doğru açınca “başarı” anlamına, bir elin parmak uçlarını birleştirip yukarı doğru tutmak ve eli bilekten ileri geri sallamak “nefis yemek” anlamına geliyor. Bunlar aynı dili konuşan toplumlarda kodlanmış ve kendi başına, yani sözden bağımsız olarak kullanılabilen iletişimsel beden hareketleridir. Genellikle simgesel gösterge niteliği taşırlar. Doğal olarak bunların birçoğu toplumdan topluma değişir. İletişim teknolojisinin gelişimiyle birlikte birçok amblematik hareket hızla uluslararası kimlik kazanıyor.

II.B.2. Duygu gösterimi (Affect display, display of feelings)

Söze eşlik etmese de kendi başına anlam ileten, gülümsemek, gözden yaş gelmesi, kaşların çatılması, kaşların kalkması, başın iki elin arasına alınması gibi hareketler. Bunlar da amblemler gibi kodlanmıştır. Bu tür hareketlerin toplumdan topluma değişip değişmediği bir sonuca bağlanmamış tartışma konularından biridir: örneğin, gülümsemenin biyolojik bir kökeni olduğunu, her toplumda mutluluk işareti sayılacağını söyleyenlere karşılık, bazı toplumlarda kızgınlığın donuk bir gülümsemeyle de ifade edilebildiğine işaret edenler var.

II.B.3. Dokunma

Bu hareketlerle kişilerin fiziksel iletişiminden söz ediyorum. Örneğin, el sıkışmak, ötekini kolundan tutmak, elini ötekinin omzuna koymak, itmek, vurmak, sarılmak, öpmek gibi hareketler. Dokunma olmadan yapılan hareketler diğer sınıflandırmalara giriyor. (Söz dışındaki iletişimsel kodların genel çaplı incelemelerinde, dokunma konusu “haptics” adı altında kendi başına bir başlık oluşturur.)

II.B.4. Bedenin rahatlaması/sağlığı için (spor dahil) ya da fizyolojik gereksinimler nedeniyle yapılan hareketler (auto-manipulative)

II.B.5. “İş” hareketleri (task moves, practical actions)

Bu son iki kategori, gördüğünüz gibi, şemanın üst tarafındaki iletişim amaçlı olmayan beden hareketleri adını verdiğim kategorilerin (I.A. ve I.B.) olduğu gibi “iletişim amaçlılar” tarafına taşınmasından oluşuyor. Şimdi durup bu konuda biraz düşünelim: İnsanlar yaşamlarını sürdürebilmek için yaptıkları sıradan, iletişim amacı taşımayan hareketleri neden başkaları tarafından izlensin diye yaparlar?

Basit bir örnek: bir kadının bir elinde bir kavanoz, öteki elinde kavanozun kapağı. Kadın kapağı kavanoza takıyor. Bunu evinin mutfağında tek başınayken, hatta çevresinde birileri varken bile yalnızca kavanozu kapatmak için yapıyorsa, bu bütünüyle sıradan bir iş hareketidir. Kadın bu hareketi ne gibi ortamlarda izlenmek üzere yapabilir? Eğer hareketi izleyenlerin varlığını açıkça kabul ederek, izleyenlere hitaben yapıyorsa amacı çok büyük olasılıkla gösterim (demonstration, display) ya da örneklemedir. İlk aklıma gelen televizyondaki yemek programları oluyor. Ya da mutfak malzemeleri satılan bir dükkanda bir satıcı. Ya da bir anne çocuğuna kavanoza kapağın nasıl takıldığını öğretiyor. 

Birisi bu tür hareketlerden birini başkalarının yaptığından daha iyi yapabiliyorsa ya da başka hiç kimsenin yap(a)madığı bir hareketi yapabiliyorsa, bunu bir hüner gösterimi olarak izletmek isteyebilir. Örneğin, herkes kalemi alıp yazı yazabiliyor ama birinin elyazısı ötekilerinkinden çok daha düzgün, ilginç olabiliyor. Bu kişinin gözler ya da kameralar karşısında elyazısının güzelliğini sergilemesi de tabii ki gösterim (demonstration) amaçlıdır ama burada devreye bir de üstünlük sergileme boyutu giriyor. Örneğin, birçok insanın spor salonunda ya da evinde sağlığı için yaptığı ağırlık kaldırma işini fazlaca yapıp kaslarını geliştirmiş birisi, insanlar bunu görsün isteyebilir. Gösterimini açık saçık giyinip yollarda dolaşarak da yapabilir, vücut geliştirme yarışmalarına katılarak da, spor salonlarında öğretmenlik yaparak da. Örneğin, striptiz denen olay da bu kategoriye girer: birisi herkesin evinde her zaman yaptığı işlerden birini, yani giysilerini çıkarma işini izlenmek üzere yapıyor.

Şimdi, bizler için son derece önemli bir noktaya dikkat çekmek istiyorum: Yukarda verdiğim örneklerin hepsinde hareketleri yapan kişiler bunları izlenmek üzere yaptıklarını gizlemiyorlar. Hareketi gösterim amaçlı (demonstrative) kılan bu. Yani, kendilerine bakan gözlerin ya da kameranın varlığını inkar etmiyorlar. Televizyondaki yemek programında kavanoza kapak takan kadının bunu özellikle kameraya bakarak yapması mantıklıdır. Striptizcinin “ben aslında sahnede kendi kendime soyunuyorum, ne bakıyorsunuz?” demesi de hoş bir espri olabilir.

Peki, bu tür hareketlerin (II.B.4. ve II.B.5.) izlenmek üzere yapılmıyormuş tavrında ama izlenmek üzere yapıldığı durumlar olabilir mi? Kaslarını göstermek için buz gibi havada atletle dolaşan arkadaşa “kas göstermeye çıkmışsın ama zatürre olacaksın” dediğinizde, “ben aslında bakkala gidiyorum, hava da bana hiç soğuk gelmiyor” cevabı gelirse buna yalancılık, sahtelik, “takiye” gibi tanımlar yakıştırıyoruz. Hatta böyle durumlar için kullanılan “artistlik yapmak” diye bir deyim bile var ve pek öyle gülüp geçilecek bir söz değil bu, çünkü başta tiyatro olmak üzere gösteri sanatlarında bir yüzyıldır süregelen bir çatışmaya işaret eden bir tarafı var. Gerçekten de sözünü ettiğimiz, günlük yaşamda arada bir karşımıza çıkan bu “sahtelik” olgusu “temsilci” (representational) nitelikteki gösteri sanatlarının temel niteliğini oluşturur.

Dokümanter olmayan filmlerin herhalde yüzde doksanı “temsilci” (gerçekçi/doğalcı) niteliktedir, yani birilerinin yaşantılarının temsillerini başkalarına “çaktırmadan” izlettirmeyi amaçlar. “Çaktırmamak,” temelde, kameranın varlığını izleyenlere hissettirmemek, gizlemek anlamına gelir. Film aktörlerinin yapabileceği en aykırı hareketlerin başında kameraya bakmak gelir. Kameranın temsilci tiyatrodaki karşılığı da sıra sıra oturmuş bakan izleyicilerin gözleridir: oradaki aktörün de bu gözlere bakmaması ya da “görmeyerek bakması” istenir. Bunu yapmaması yaratılmaya çalışılan yanılsamanın (illusion) bozulmasına, “inandırıcılığını” yitirmesine neden olur. “Kutu” sahnede aktörün arka ve yan duvarlara ilaveten bir de izleyiciyle kendi arasında bir “dördüncü duvar” varmış gibi, açık sahnede oynuyorsa da dört bir tarafında duvarlar varmış, yani izleyenler yokmuş gibi davranması gerekir.

Sonuçta, yukarda sorduğum “bu tür hareketlerin (II.B.4. ve II.B.5.) sanki izlenmek üzere yapılmıyormuş tavrında ama aslında izlenmek üzere yapıldığı durumlar olabilir mi?” sorusuna yanıtım: evet, temsilci sinema ve tiyatro bu durumla en çok karşılaştığımız ortamlardır. Günlük yaşantımızda iletişimsel bir hedefi olmayan, dolayısıyla da izlenmek üzere yapılmayan hareketlerin izlenmek üzere (ama izlenmek için değilmiş gibi) yapıldığı ortamlar öncelikle bunlardır. Kaldı ki, şemamızda belirtilen her türlü hareket temsilci gösteri sanatlarına malzeme oluşturur ama bunların hepsi de izlenmek amacıyla yapılmıyormuş gibi sunulur. (bkz. “Drama ve Tiyatro,” “Mimesis ve Performans”)

II.C. Sözsüz ve anlamsız (kodlanmamış) hareketler

Diyelim ki ellerimizle art arda bir dizi hareket yapıyoruz ve bu hareketler (ya da ellerin aldığı biçimler) hiçbir şeye gönderme yapmıyor, hiçbir simgeselliği yok. Harekete eşlik eden söz yok. Bunları izleyenler “elleriyle birtakım hareketler yapıyor” diyor, o kadar.  Yani, ne ise o.

Örneğin, birçok toplumda yerleşmiş olan “çok iyi,” “bravo” anlamındaki el hareketini düşünelim: eli yumruk yapıp kolu ileri uzatıyoruz ve başparmağı havaya dikiyoruz (bunu yaparken “aferin sana” dememize gerek yok, amblemleşmiş, kodlanmış hareketin ne anlama geldiğini karşımızdaki kolayca anlıyor). Elimizle bu hareketi yapsak, sonra yumruğu olduğu yerde tutarken başparmağımızı yavaş yavaş, yere paralel oluncaya kadar yana yatırsak ne olur? Olan şudur: Gösterge simgeliğini yitirip ikonlaşmış ya da soyutlaşmış olur, “bravo” anlamındaki pozisyondan çıkıp “anlamsız bir el pozisyonu”na geçer. 

İki pozisyon arasındaki farkı şöyle de açıklayabiliriz: Her ikisinde de ne görüyorsak onu betimleyecek olursak (ileri uzatılmış, yan tutulan yumrukta baş parmak yukarı dikilmiş, vb. gibi), buna “düzanlam” (denotation) betimlemesi diyoruz. Ardından “yananlam” (çağrışım, connotation) düzeyine geçip bunların gönderme yaptığı bir anlam (kod) var mı diye baktığımızda da birinde olduğunu (“bravo”), diğerinde olmadığını görüyoruz. (bkz. “Düzanlam ve Yananlam”)

Böyle “beden hareketi” olmak dışında bir anlamı olmayan, yani düzanlamın ötesine geçmeyen hareketleri ne gibi koşullarda izlenmek amacıyla yaparız? Bir amaç, bedenimizi ne kadar ustaca kullandığımızı göstermek olabilir. Başka bir amaç, ilginç ya da güzel bulunacağını düşündüğümüz “biçimler” yaratmak olabilir. Yani, genelde “dans” dediğimiz olgudan söz ediyoruz. Ancak, dikkat: Bu türden harekete ancak “dans hareketi” olarak kodlanmış bir şablonsa ya da dans ortamında yer alırsa “dans” diyebiliyoruz. Ama hareketi “dans” olarak adlandırmak, anlamlandırmak demek, düzanlam düzeyinin ötesine taşımak demek değil.

____________________________

* İletişimsel hareketlerin kategorilendirmesinde en çok kullanılan kaynak Paul Ekman ve W. Friesen’in 1969’da yayımlanan “The Repertoire of Nonverbal Behavior: Categories, Origins, Usage and Coding” adlı makalesidir (Semiotica, 1 (1969) 49-98). Benim sınıflandırmam onlarınkinden oldukça farklı ama iletişimsel hareket bölümündeki terminoloji ve tanımların birçoğu bu kaynaktan geliyor. Bunun yanısıra  Justine Cassell’in “A Framework for Gesture Generation and Interpretation” (Cipolla, R. and Pentland, A. (eds.), Computer Vision in Human-Machine Interaction, 191-215, New York: Cambridge University Press, 1998) ve Chrystopher L. Nehaniv’in “Classifying Types of Gesture and Inferring Intent”  (Proc. AISB’05 Symposium on Robot Companions: Hard Problems and Open Challenges in Robot-Human Interaction, The Society for the Study of Artificial Intelligence and Simulation of Behaviour, 2005) adlı makalelerinden yararlandım.

– SONRAKİ –>